10 Ocak 2016 Pazar

Fakat, bu derin bir tutku

     Biliyor musun bazı saatler beni bir girdap gibi çekiyor içine. Her birinin ayrı bi anlamı var gözümde. En huzurlu olduğum anlar sanki, sanki yirmi geçeleri dışarıya adımımı attığımda daha çok gülümsediğim bir güne başlamışım, her zamankinden daha çok sokak köpeği çıkmış gibi önüme, ben daha çok okşamışım başlarını, hep birlikte yaşamışız gözümdeki en kıymetli mutluluğu. Sanki yirmi bir geçe kapatmışım gözlerimi sımsıkı, en ufak sesi bile pür dikkat dinleyen biri olmuşum, daha çok solumuşum havayı, daha çok dokunmuşum dünyaya, daha derin hissetmişim yaşadığımı. Tam saate  üç dakika kalaları sanki bi adam bulmuşum delicesine sevmişim, tutmuşum kollarından gözlerinin içinde kaybetmişim kendimi. Zamanın hızlı aktığını bildiğim anlar daha da bi tutkulu gelmiş sanki bana, gözlerimi açtığımda neredeyim kimim kiminleyim bilemememişim. Sersemlik hoşuma gitmiş daha sonra çeyrek geçiyorken yelkovan güzel akrebi. Ellerime dikkat etmişim sanki, ojelerimin soluk rengi gözlerimi kamaştırmış. Kırmızı gibi görmüşüm hatta, bileklerimden başlayarak tırnaklarımın ucuna kadar uzanan derin bir gökyüzü varmış ellerimde. Kaybetmişim onu da tam saati dört geçerken, ikiye bölünmek istenmiş, hep beş olmaya özenmiş, ama bi yandan da üçlük hallerini özlemiş. Midesi tutmuş sanki birin, kendini hep eksik hissetmiş, çift sayılara özenip durmuş. Buçuklar beni beklemiş bu sırada, onları sevmediğimden utanmışlar biraz. Ama iyi günümdeymişim sanki, onları bile sevmişim. Ne yarımlar, ne de tam. Arada kalmışlık hissi hoşuma gitmemiş sanki, dönüp durmuşum etraflarında tamamlamak için. Bir daha döneyim bir daha derken bi bakmışım bir zamanki anlık tutkularım geçmiş adını almış. Ellerimden kayıp giderken dakikalar ve saniyeler, çökmüşüm bi duvarın dibine, saatin tik taklarıyla dans eder olmuşum.  Saat yönünün tersinin hiçbir zaman olmadığını da işte o zaman fark etmişim. 


1 Ocak 2016 Cuma

Yazmak Üstüne

     Şöyle bir his bu, bazı sorumlulukların vardır ve hiç yapasın gelmez. Tembellikten de nefret edersin ama ne yapacaksın işte karınca gibi olasın tutmaz bi türlü. Türlü türlü işlerle gününü nerdeyse bomboş geçirirsin, sürekli müzik dinler, yüzlerce sayfa kitap okursun. Ama o sorumlu olduğun işi yapmadığından için bi türlü rahat etmez. Planlar yaparsın, akşam uyumamlı, yarın sabah erkenden kalkarımlı sözlerin bol olduğu planlar. Yine de içini rahatlamaz tam olarak. Bi türlü gidip de masanın başına oturup işini bitirmezsin, ama o işi yapmak dışında her şekilde kendini rahatlatmaya çalışırsın. Ne yapsam ne etsem de kendimi rahatlatsam diye düşünürken kafana kelimeler hücum eder böyle, beynin zonklamaya başlar. Sonra da geçersin masanın başına 'Şöyle bi his bu..' diyerek hissettiklerini kağıda dökersin. İşte biz buna yazmak diyoruz.