31 Ağustos 2017 Perşembe

8

'Dediğim gibi, dikkat et kendine..' Kısa bi süre telefonun ekranındaki saniyeleri seyretti. Bir dakikayi bile doldurmamıştı konuşmaları. Sonra ondan önce kapattı telefonu. İçinde belli belirsiz bi boşluk hissediyordu. Yapacağı işleri anımsayarak arkasını döndü denize, böylesi daha kolaydı. Şiddetli yağacak yağmurun habercisiymiş gibi fazla dalgalıydı kendileri, belki de onun gidişine hazırlanan bi seramoniydi. Enstrümansız, şefsiz, tek seyircili bi seremoni. Four Seasons-Winter değildi parça belki ama, sesi işitenlerin içini titretiyordu. Daha da sıkı sarıldı paltosuna, arabasını kilitlediğine emin olduktan sonra ayrıldı yanından. Gözyaşları döken evine doğru yöneldi, sabahki gazeteler rüzgardan yere serilmişlerdi. Ön sayfada ona doğru bakan elektronik kulaklık haberini içine doğru buruşturdu. Kapının yanında solmaya yüz tutmuş eğrelti otu saksının altına gelişigüzel koydu gazetelerini. Rüzgar yüzünden sokaklarda dans eden kağıt parçaları görsünler istemiyordu. İçeri girince şöyle bi baktı mutfağına. Her şey hazır görünüyordu, tıpkı ilk geldiği gibi tertemizdi evi. Dilinin kuruduğunu hissetti, tezgahtaki su şişesine yöneldi. Buraya gelirken mola verdiği benzinlikten su almayı akıl edinmesi günün artısı olmuştu bi anda. Damlalar boğazından bir bir inerken aklında olur olmadık şeyler vardı. Bi anda olduğu yerde kalakaldı. Hay aksi! Aklına bodrumu kilitlemeyi unuttuğu gelivermişti. Neredeyse su ağzından fışkırıyordu, resmen kendi eliyle bi ordu dolusu fareye yuva hazırlayacaktı. Bardağı masaya bıraktıktan sonra alelacele aşağı merdivene yöneldi. Aylardır uğranmadığı nasıl da belliydi. Burnuna gelen toz kokusu boğazını gıdıklamıştı, kamufle etti tişörtüyle. Aşağılara indikçe merdiven basamakları daha da gıcırdıyordu, yükünü tırabzanlara vermeye çalıştı. En son buraya indiğinde elinde bir yığın gereksiz koli vardı, içindeyse neredeyse son on beş yılı...Dudaklarını kıvırdı, babası geldi gözlerinin önüne. Şu an baktığı masada sazıyla uğraşırdı. Akort ederken yukarıya kadar gelen tiz sesleri şimdi bile duyabiliyordu. Gözleri doldu, masaya yaklaştı yavaşça. Ellerini döşemelerinde gezdirdi, taze ahşap kokusunu çekti içine. Hissettiği şey tarifsizdi. Bi anlık gafletle başını eğince masayla duvar arasına dikilmiş vaziyette bi fotoğraf çerçevesi ilişti gözüne. Belli belirsiz tebessüm etti. Güzel karısının sarı saçlarının beyazladığını, buklelerinin seyrekleştiğini göremeyecekti, güldüğünde kısılan göz kenarlarındaki kırışıklıkları eğilip öpemeyecekti. Hep böyle olacaktı zihninde, hep 26'sında anımsayacaktı onu. Camı kırık tahta penceresinden içeri sızan güneş ışığına baktı gözlerini kısarak. Bu bir terk edişti, bi vedaydı. Her şeyi, herkesi arkasında bırakarak mutlu olacağı günleri bulmaya gidiyordu.

30 Ağustos 2017 Çarşamba

7

‪Cevap bulamadım. Bi ellerim yanımdaki kadının soğuk beyaz ellerinde, diğer ellerimse sigaramdaydı. Başımı küllüğe çevirdim, sağlı sollu örselenmiş ve sönmüş izmaritler dağınık bi orduyu anımsatıyordu. Elimdekini de söndürerek yeni bi asker ekledim yapay orduma. ‬
‪Dizlerimdeki ağrı kaburgama kadar vurmuştu, ellerimi göğsüme götürdüm yavaşça çıkık kemiklerime dokundum. Tıpkı annemin elleri gibiydi ellerim, kalın ve kısa parmaklarım vardı. Küçükken beni dizlerine yatırarak severdi, elleriyle saçlarımı okşardı. Onu özlediğimi fark ettim, kollarımda yatan kadına döndü bakışlarım. Gözleri kapalıydı, uyur gibiydi. Seyrek kirpiklerini seyrettim öylece, ellerimi saçlarına götürüp okşamaya başladım. Rönesans tablolarındaki kadınları anımsatıyordu. Bense onun her bi hattını ezbere bilen usta bi ressamdım. Hayattaki asli görevim bi şeyler çizmek, beynimdeki yanılsamaları bej tuvale aktarmaktı. Renk paletimse tamamiyle bana aitti. Fırçamı bi köşeye bırakıp gerçek dünyaya dönüverdim. Uyandırıp sohbet etmek istedim onunla, ama buna gerek kalmadı. ‬
‪'Beni mi izliyordun?' ‬
‪Şişmiş gözlerinden gerçekten uyuduğunu anladım o an. İstemsizce kötü hissetmiştim, başımı indirdim. ‬
‪'Kim bilir, bakışlarımı yönetebilecek kadar zeki değilim henüz.'‬
‪Soru sorar gibi çattı kaşlarını, zaten anlamasını beklemiyordum. İnce uzun parmaklarıyla sakallarımı okşamaya başladı, tırnaklarındaki bordo ojelerini izlemekten kendimi alamıyordum. Denizin ortasına kendini bırakmış bayraklar gibi duruyorlardı. ‬
‪'Yarın gidiyoruz değil mi?..'‬
‪Gözlerimi ona doğru çevirdim. Güzel fiziğinin aksine anlamsız derecede boş bakışlara sahipti. Kendinizi zorla okyanusa atıp birinin gözlerinde zoraki bi biçimde kaybolamazdınız. İlham perilerimin bir bir gittiğini hissediyordum. ‬
‪'..söz vermiştin hani...' ‬
‪Kadın ve erkek kavramlarını daha net ayırt edebiliyordum o an, tüm diyaloğumuzdaki konuşmaları dağıttım her birimize saniyeler içinde. Bu kadar kelime sarf etmek beyninin çalışmasına izin vermemekti kanaatimce, sanki topu başkasına atıyorsun söylediğin her kelimeyle. ‬
‪'Sözler söylenir, verildi sanılır bendeniz de hiç anlamaz bu meseleleri..'‬
‪Gözlerimi kısıp ellerimle yüzünü kavradım. Bundan etkilendiğini biliyordum, çıplak bedeni çarşafın altına biraz daha girdi. ‬
‪'...derim ki hiçbir plan yapmadan istediğimizi yaşayalım, Sartre gibi kendi kendimizi bulandırmayalım, seize the day güzelim.' ‬
‪Piçliğimi gerektiği anda devreye sokabilmeyi benden iyi beceren olamazdı, hafifçe sırıttım. Onun tav oluşunu seyredip keyiflenirken dudaklarına yaklaştım yavaşça.‬

6

‪Yarın için hazırladığı kurşun kalemini kalemtraştan geçirdikten sonra koydu kalem kutusuna. Aldığı derin nefesler odasındaki sessizliği bastırıyordu. Daha sonraysa kağıtlarını ayrı bi yere, müsveddelerini ayrı bi yere topladı. Gençliğinden kalma kara kaplı defterine büyücek masasında bi türlü yer bulamıyordu. Sonra düzenlerim bahanesiyle yere bıraktı onu. Masasına geri döndü bakışları, gözlük kabının tozunu son bi kere aldıktan sonra kalemliğine paralel olarak koydu oraya. Aslında asli görevi bitmiş görünüyordu ama sanki ona çabuk geldi. Düzenleyecek bi şeyler daha olmalıydı. Gözlerini kırpıştırarak etrafına baktı, gıcırdatarak terk etti sandalyesini. Ağır adımlarla dış kapıya yöneldi, istemsizce ayağını seksek oynar gibi hoplatarak ilerliyordu. Oysaki özel olarak yaptırdığı parkesinde tek bir çizgi bile yoktu. Bunu bilse de hoplamaya devam etti. Alışkanlıklar hayatının merkezi olmuştu. Dış kapıya vardığında nefes nefese kaldığını hissetti. Artık görevine başlayabilirdi. Önce kapıyı açtı dışarı çıktı, sonra içeri girip kapıyı kapattı. İki kez kilitleyip kontrol ettikten sonra kilitleri açtı, sonra yine iki kez kilitledi. Acaba bi şeyi unuttum mu düşüncesi yiyip bitiriyordu beynini, yaptıklarını şöyle bi gözden geçirdikten sonra işinin bittiğini anlayınca gururla döndü odasına. Güneşin kızıllığı gecenin bittiğini hatırlatıyordu. Gün doğumuna beş kalayken yarını düşünmeye başladı. Devirdiği 54 senesine eklenecek bir yaş günü daha gelip çatmıştı. ‬

5

‪Ayaklarım uyuşmuştu, topuklularımı çıkarıp gelişigüzel koydum ayakkabı dolabıma. Dağınıklık küçüklükten beni beni kendim gibi hissettiren tek şeydi. Sendeleyerek salona yürüdüm, yere atıverdim bi anda kendimi. Arkamdaki koltuğa güvenerek yasladım sırtımı, nefesimi bıraktım. Her şey olması gerektiği gibiydi. Gece boyu dinlediğim müzikler, konuştuğum insanların suratları gözlerimin önünden gitmiyordu. Kitabını bitiremeden emekliye ayrılmış bi yazardım bu gece, bi anda ortamdan bunalıp yine tek kişilik yalnızlığıma koşuvermiştim. ‬
‪Nefesimin daraldığını hissettim bi anda; kalem eteğimin beni rahatsız  etmesi  üzerine doğruldum, odama doğru yöneldim. Koridorda odaların önünden bir bir geçişim eski anılarımı barındıran fotoğrafları yakıyormuşum gibi hissettiriyordu. Havaya uçuşan küller tenimi gıdıklıyordu, hissettiğim boşluk dumanlar altında kalıvermişti. ‬
‪Odama girdiğimde yüzüme yayılan sıcaklık içimi gıdıkladı. Makyajımı çıkarma bahanemle oturdum tuvalet aynamın karşısına, kendimle bakıştım bi süre. Yüzümü her geçen gün daha da fazla kazımak istiyordum zihnime, ben annem gibi olmayacaktım. Onun her geçen gün kendini bile isteye boşluğa bırakışını seyrettim ben çocukluğum boyunca, gözyaşlarının yüzüne eklediği kırışıklıkları öperek uyudum. Evimizde bi süreden sonra ayna denen şeyin olmayışı ruhsal bi devrimdi gençliğime ait. Ama ben korkmuyordum; güneş lekerimi, mor halkalarımı, git gide belirginleşen kırışıklıklarımı benden bi parçaymış gibi görüyordum. Her bi çizgimde başka biri saklıydı; kendime baktığımda bana el salladıklarını, hala ölmediklerini görebiliyordum. Elime geçirdiğim bi tutam pamukla yavaş yavaş gözlerimi silmeye başladım. Omuzlarıma değmeyen siyah saçlarım bugün meydan okuyor gibiydiler. Dokundum onlara, teselli verir gibiydim. Sonbaharda kendini rüzgara bırakmış çiçeklere benziyorlar, dik durmaktan yorulmuşçasına salınıyorlardı. Öylece izledim onları, kendi bağımsızlıklarını ilan eden elmacık kemiklerimi seyrettim. Otuzumdan sonra beni daha da sevmiş gibiydiler. Kalktım masamdan. ‬
‪Parmaklarımın ucunda giysi dolabıma yöneldim, siyah geceliğimi geçirdim üstüme bi çırpıda. Hissettiğim rahatlama hoşuma gitmişti. Eğilerek göğüs kısmındaki potluğu düzelttikten sonra terk ettim odamı. ‬
‪Bu ev bana dayımdan kalmaydı, en azından alt katı. Dedeme yıllarca çektirdiği sıkıntıdan sonra onu kaybedince kendisi de kayıplara karışmıştı. Cenazesinde ona bağırdığım, küfrettiğim, yengemi de torunlarını da nasıl evimizden kovduğum geldi gözümün önüne. İçim daralmıştı düşündükçe. Bi insanın katil olması için sadece kan dökmesi gerekmiyordu. Düşünceleri savarcasına yöneldim mutfağa, birkaç saat öncesinden kalma şarabım göz kırpıyordu. Geceliğimin eteğini geriye atarak oturdum bar tabureme. Kırmızı şarabın kekremsi tadı damağımdayken farkında olmadan bi şarkı mırıldanmaya başladım.‬

29 Ağustos 2017 Salı

4

‪Gece yarısına doğru ani bi biçimde uyandı uykusundan. Sersemlemişti, ellerini yavaşça başına götürdü, yüzünü buruşturdu. Gözlerinin yaş olduğunu fark etti, gördüğü rüya onu yine fazlasıyla etkilemişti. Kendini kurtulacağını bile bile bi uçurum kenarında sallanır gibi hissediyordu, uzanan yardım ellerine istemli olarak yüz çevirmiş gibiydi. Mazoşistliğinden zevk alırcasına izliyordu gökyüzünü. Birazdan bastıracak olan yağmurun kokusunu şimdiden duyuyordu sanki. Kendine geldi sonra, gözlerini güneşe bakar gibi kısarak açtı; hala uykusu vardı ama aynı rüyayı görmekten korkuyordu, uyumamalıydı. Belini tutarak doğruldu yatağında, bi süre öylece karanlıkla bakıştı. Hiçbir şey yabancı değildi ona, rüyaları bile. Her bi kıvrımını, sesini, hatta o an boyun çukurunda hissettiği nefesi bile unutmuyordu. Birkaç aydır bilinçaltında saplantılı olarak onu ziyaret eden bu musallat rüyasından bi türlü kurtulamamıştı. Dudaklarını ısırdı, midesindeki acımsı tat içine sıkıntı vermişti yine. Yavaş hareketlerle indi yatağından, ceketini üstüne geçirerek odasının ışığını açtı. Bi sağa bi sola yalpalanarak yürümesi içini bunaltsa da vazgeçemiyordu bi türlü bundan, hayattan umudunu kesmiş depresyonlu insanlar gibi görünüyordu. Düşünceler beynini her açıdan kemirirken karnındaki açlığı hissetti tüm hücrelerinde. İçi huzursuz oluvermişti yine. Mutfağa geçmeden önce aynasının karşısına geçmek istedi, odasına geri döndü. Bi süre bakıştı kendisiyle ordan. Çökmüş avurtlarını, cılız kumralımsı saçlarını izledi. Eliyle dokundu onlara, parmakları saç tellerinde gezinirken içi yanıyordu. Gözü aşağılara indi sonra, siyahımsı şortunun içinde değnek gibi duran bacaklarına baktı. Sanki duruşunu düzeltmek ister gibi öne çıkardı kendini, dik durdu biraz daha. Ardından bedenine acırmış gibi başını hafifçe sağa yatırdı, dudağını büzdü. Bi denizin ortasındaydı o an, çığlıklar attığı halde duymuyordu onu kimse. İçinde onu öldürmeye çalışan, tırnaklarıyla hücrelerini bir bir kanatan, dişlerini ruhuna batıran ve bundan inanılmaz zevk alan bi canavar vardı. Onu söküp atmak istercesine götürdü ellerini boğazına, yavaşça sıktı kendini. Boğazındaki çıkıntı ellerine baskı yapsa da yutkunmak istedi, başaramadı. Başını öne eğerek mutfağa yöneldi, masada dün arkadaşının getirdiği ama onun dokunmadığı pizza kutusu vardı. Önce kendinden onay almak ister gibi durdu olduğu yerde, içindeki sesin vereceği cevabı adı gibi biliyordu. Ama dinlemedi onu ilk kez, parmak uçlarına basa basa biraz daha yaklaştı örtüsüz cam masaya. Korka korka pizza dilimine elini götürdü, ağzına doğru düzgün ekmek girmeyeli kaç ay olmuştu acaba? Tüm düşünceleri başından kovarak buruşmaya yüz tutmuş pizza diliminden bi ısırık alıverdi. Ağzına yabancı bu maddeyi benimsetmeye çalıştı önce vücuduna. Dilinde hissettiği tadı sevdi, zevkle midesine indirdi onu. Gözlerini kapattı daha sonra bi süre, öylece kaldı. Bu sefer midesindeki bu misafiri zoraki kusmamaya kararlıydı.‬

3

‪'Ağustos, Ocak hatta yılın en güzel ayı olan Nisan. Senin sorunlarını devlet meselesi haline getirmediğimiz tek bir allahın günü söyle bana?'‬
‪Zeytin eline geçen herhangi bi şeyi duvara fırlatmamak, kısacası cam mam indirmemek için kendini zor tutuyordu. Derin bi nefes alarak döndü eşine. Bitmeye yüz tutmuş sigarasını küllüğe iyice bastırmakla meşguldü, yenisinin geleceği de her halinden belliydi. Lacivert ojelerinde eğreti duran yeni bir sigara daha yaktı. ‬
‪Zeytin onun bu haline daha da sinirlenmişti, hiçbir şey demeden kapıya yöneldi; ceketini alelacele üstüne geçirerek ayakkabılarını giymeye koyuldu. ‬
‪'O kadına mı gidiyorsun yine?'‬
‪Karanfil kirpiklerini titreterek kocasına döndü, dokunsalar ağlayacaktı. Ama tüm gücüyle dik durmaya çalıştı, yutkundu ve hiçbir şey anlaşılmasın diye Zeytin'e sert sert bakmaya başladı.‬
‪Zeytin önce dediği şeyi kavrayamadı ya da kavramak istemedi. Karısı bombayı alıp pimini çekmiş de elinde tutuyordu sanki. Başının karıncalandığını hissetti önce, ne yapacağını düşünemiyordu. Giymekte olduğu ayakkabıyı odanın duvarına fırlattı. Sessizliğin bozulması eskimiş duvarlarda yankı yapmıştı. Karanfil yerinden sıçrayıverdi.‬
‪'Allah kahretsin seni anladın mı, lanet olsun be! Hala mı lan? Hala mı onda aklın?'‬
‪Zeytin'in eli ayağı birbirine girmişti, kaşlarını eğdi, başını ellerinin arasına alarak kendini yumruklamaya başladı. Bi yandan da bi şeyler sayıklıyordu, arada bir duvarı yumrukluyor, tekmeliyordu. Karanfil kocasının elindeki kanı duvarda görünce irkildi ama kılını kıpırdatmadı. İstemsizce derin nefesler alıyor, göz ucuyla inip kalkan göğsünü seyrediyordu. Bakışlarını kocasına çeviriverdi aniden. Kendinde olmadığı her halinden belliydi; bi oraya bi buraya gidip geliyordu. Merak etti düşüncelerini, daha dikkatli inceledi onu. Zeytin karısının bakışlarını fark edince birden bağırmaya başladı.‬
‪'Ulan ne istiyorsun sen benden? Ömür törpüsü olmaktan başka ne getirdin ki sen hayatıma?'‬
‪Avazı çıktığı kadar bağırması Karanfil'in kulaklarını ağrıtmıştı, başıyla kendini kamufle etti. Kocası devam etti söylediklerine. Karanfil duvarlarına kulak dayayan komşularının kokusunu burdan alıyordu.  '..senin kıskançlıklarından, yanlış anlamalarından her bi şeyinden bıktım usandım ben artık...' ‬
‪Sesi git gide inceliyordu, delirmiş gibiydi. '..bıktım usandım...' ‬
‪Başı ellerinin arasında duvar dibine çöktü. Bi süre nefesini düzene sokmaya çalıştı, başaramayınca hıçkırarak ağlamaya başladı. Bağırıyor, kendine kızıyor, arada anlamsız şeyler mırıldanıyordu. Kolları dizlerine sarılmış vaziyette, başı diz kapaklarında bi ileri bi geri gidip gelmeye başladı, kendi kendine sallanıyor gibiydi. Bu sırada karısı yerdeki bükülmüş halıya bakıyordu. Zeytin'in yere çökmesiyle ikiye katlanmıştı. Kafayı yemiş olmaktan korktu, etrafı bi değişik görüyordu. Sanki beyni karıncalanıyor, rüyada gibi hissediyordu. Kendine gelmek için sigarasını çekti içine. ‬
‪Zeytin'in gözyaşları pantolonunu sırılsıklam yapmıştı. Yeni yeni kendine gelmiş gibi konuşmak istedi, sesi soluk gibi çıktı. Tekrar denedi. ‬
‪'13 yıl. Tam 13 yıl. Bi dediğini...' ‬
‪Gözü yerdeki duvara fırlattığı ayakkabısının diğer tekindeydi. ‬
‪'...bir dediğini iki etmedim.' ‬
‪Başını Karanfil'e çevirdi. ‬
‪'Aşıktım ben sana ya, deli gibi seviyordum be kadın. Noldu sana böyle?' ‬
‪Sona doğru tizleşen sesini duyunca kendine acımaya başladı. Tekrar ağlayacaktı sanki. Karanfil ona doğru bakmayınca gözlerini ayakkabısına dikti yeniden. ‬
‪'Masum bi kadın? Günahsız, utanmadın mı söyle allahın belası?'‬
‪Kendisini biri tarafından yönetilen kukla gibi hissediyordu. Tüm cümleleri senaryolanmıştı sanki. Bi anda aklına bi şey gelmişçesine ayağa kalktı, yavaş adımlarla yürüdü ona. Karanfil saçlarını geriye atarak ona döndü. Ne kadar aciz ve zavallı bi kocası olduğunu düşünüyordu o an. Biraz daha çekti sigarasından. ‬
‪'Masum bi kadın, masum bi kadın..'‬
‪Karanfil'e doğru yaklaştı.‬
‪'Yıllardır aramızdaydı değil mi? Kıskandın onu, iyiliğini, başarısını, ailesinin mutluluğunu kıskandın.'
‪Parmağını ona doğrultu. ‬
‪'Senin gibi alçak olmadığı için iftira attın ona, küçücük çocuğuna bile demedik küfür bırakmadın.' ‬
‪Bi anda geriye çekilip kaşlarını çattı, karısına tepeden baktı. ‬
‪'Sen gerçekten iğrenç birisin ya.'‬
‪Cümleleri ağır ve tonlayarak söyleyince havada kaldı sanki bi süre. Tüm kelimeler ve heceler Karanfil'in kulaklarında çınlıyordu. Ağzı açık kalarak sıvası dökülmüş duvara sabitledi bakışlarını. Boğazında kaskatı duran o yumru tüm bedenine baskı yapıyordu sanki. Annesiyle babasının silüeti belirivermişti gözünün önünde, onları görmezden gelerek yavaşça başını önüne eğdi. Tırnaklarını sararmış masa örtüsünün dantellerinde gezdirmeye başladı. ‬
‪Zeytin ne yaptığını kestiremiyordu. Bi anda nolduğunu anlamadan yere yığılıverdi. Takati ölmeden önce son nefesini vermek üzere olan masum bi ceylanınki kadardı. Buna rağmen bağırarak, çığlıklar atarak ağlamaya başladı. İçi o kadar yanıyordu ki, içini söküp atmak istedi. Karısının bacaklarına sarıldı, yüzünü gömdü. Ağlamaya devam etti. ‬
‪Karanfil dizlerindeki kocasına baktı. Bi süre öylece kaldı. Gerçekten kendinde değildi, hissetmekten dahi yoksundu. Tüm evi gözüyle taradıktan sonra bi noktada sabitledi bakışlarını. İnsan aklını yitirdiğini fark edebilir miydi? ‬

20 Ağustos 2017 Pazar

2

‪Dağınık saçlarına son bi dokunuş yaptıktan sonra çıktı evinin banyosundan. Yüzünden yayılan mentol kokusu tıraş olduğunu her haliyle belli ediyordu. Burnunu çekti, yavaş adımlarla eskimiş koltuğuna doğru yönelip bi çırpıda kendini oraya attı. Başını koltuğun yumuşak yastığına dayadı. Öylece durdu bi süre. Düşündü, dün gece yaşadıklarını düşündü. Saçları yasemin kokan o güzel kadını düşündü, ne fındık burunlu ne de dolgun dudaklıydı. Ama çok güzeldi, gördüğü en güzel kadınlardan biriydi. Uzun burnuyla, ince dudaklarıyla, çekik gözleriyle attığı yaramaz bakışlarıyla adeta bi sanat eseriydi onun gözünde. Gözlerinin önüne getirdi onu, yanında hayal ediverdi. İnce uzun parmaklarını hayal etti, vücudunu, güzel bacaklarını, incecik belini düşündü, parmaklarını yüzündeki çıkık elmacık kemiklerinde gezdirdiğini hayal etti. Düşlerinde bile otoritesiyle eziyordu sanki tüm kadınları. Sonra korktu, hemen sildi kadının suratını zihninden. Başını başka yöne çevirdi istemsizce, batmakta olan güneşin kızıllığı boz ve mat odasına renk getirmişti. Ellerini güneşe tuttu, içine işlemesine, hücreleriyle bütünleşmesine izin verdi. Yutkundu sonra, boğazındaki hafif çıkık adem elmasının varlığını hissetti ilk kez. Sanki ben burdayım der gibiydi. Hoşuna gitti hissettiği şey. Elleriyle avuç içini kavradı, tırnaklarını batırdı. Sonra kollarına da hafif sıyrıklar bıraktı. Bi süre kaldı öylece, yüzünde belli belirsiz bi gülümseme vardı. Olayın etkisiyle başını çevirdi, duvardaki saat gözüne ilişmişti: 19.36. Büyük buluşmaya dört kala, oflayarak kalktı yerinden. Artık karakteristik olan ağır adımlarını kullanmadı bu sefer, bi an önce bitsin der gibiydi. Kaçamak adımlarla girdi mutfağa, makarna kutusunun ardında ona gülümseyen ilaç şişesine uzandı. Ağzına su değdirmeden içecekti. İçeceği hapın garip dokusu dilinde yer tutmuşken, onun aklında dün geceki kadının ince beyaz boynunun kafasından ayrıldığı an vardı.‬

3 Haziran 2017 Cumartesi

sevişme,savaş!

Yine bir şeyler oluşsun istiyorum kafamda. Yine güzel şeyler olsun. Etkileyici konuştuğum, güzel güldüğüm, güzel baktığım günlere geri dönelim istiyorum. Bi şeyler uğruna yaşamak istiyorum tekrar. Yazılarımı gözden geçirince yazdığım o ana dönebilmek istiyorum yine. Olmak zorunda olduğum yere dönünce, olması gerekilen insanlarla olunca unuttuğum bi beynim olsun istemiyorum artık. Hep bu anda olmak istiyorum. Bi şeyleri kanıksamak beni rahatsız etsin istiyorum sadece, sorgulamak bana haz vermeye devam etsin. Normalken, herkes gibi her şey gibi sıradanken bile her şeyin bir yanılsama olduğunu hatırlatmak istiyorum kendime acı çekmek ister gibi. Tıkanmak istemiyorum artık kelimelere dokunurken, boşluklar dışında hiçbir kalabalık olmasın istiyorum kafamda. İzlediğim o güzel filmin, hissettiğim o güzel serinliğin, sevdiğim o güzel adamın gözlerinde küçücük bir yuva kurmak istiyorum kendime. Kimse çalmasın kapımı, kimse aralamak istemesin maskemi. Ben böyle iyiyim demek istiyorum. Beni yalnız bırakın artık.

28 Nisan 2017 Cuma

huysuz ve tatlı kadın

2015 Aralık

''İroninin kabul edilemezliği, hay gözünü seveyim!
Kötü yazısı olan biri gibi tek tek inceleyince göze batan, bütünden bakınca da karakteristlik kokan bir yazı tipiyim ben. Avazım çıktığı kadar bağırsam da parçada yine sevilmeyenim. Yadırganıyorum, anlaşılmıyorum. Bazen karşımda duran koltuğa kurulup saatlerce kitap okumak istiyorum. Kurallar ve dayatmalar boğazımı sıkıyor, nefes alamıyorum. Ses tellerim gırtlağımın gardiyanıymış gibi acı çektiriyorlar bile bile. Güzel günler ne kadar yakın veya 10 yıl sonra kendimi nerede göreceğim bilmiyorum ama, sayfaların artık mürekkeplerimde tükenmiş; görüyorum.''