29 Ağustos 2017 Salı

4

‪Gece yarısına doğru ani bi biçimde uyandı uykusundan. Sersemlemişti, ellerini yavaşça başına götürdü, yüzünü buruşturdu. Gözlerinin yaş olduğunu fark etti, gördüğü rüya onu yine fazlasıyla etkilemişti. Kendini kurtulacağını bile bile bi uçurum kenarında sallanır gibi hissediyordu, uzanan yardım ellerine istemli olarak yüz çevirmiş gibiydi. Mazoşistliğinden zevk alırcasına izliyordu gökyüzünü. Birazdan bastıracak olan yağmurun kokusunu şimdiden duyuyordu sanki. Kendine geldi sonra, gözlerini güneşe bakar gibi kısarak açtı; hala uykusu vardı ama aynı rüyayı görmekten korkuyordu, uyumamalıydı. Belini tutarak doğruldu yatağında, bi süre öylece karanlıkla bakıştı. Hiçbir şey yabancı değildi ona, rüyaları bile. Her bi kıvrımını, sesini, hatta o an boyun çukurunda hissettiği nefesi bile unutmuyordu. Birkaç aydır bilinçaltında saplantılı olarak onu ziyaret eden bu musallat rüyasından bi türlü kurtulamamıştı. Dudaklarını ısırdı, midesindeki acımsı tat içine sıkıntı vermişti yine. Yavaş hareketlerle indi yatağından, ceketini üstüne geçirerek odasının ışığını açtı. Bi sağa bi sola yalpalanarak yürümesi içini bunaltsa da vazgeçemiyordu bi türlü bundan, hayattan umudunu kesmiş depresyonlu insanlar gibi görünüyordu. Düşünceler beynini her açıdan kemirirken karnındaki açlığı hissetti tüm hücrelerinde. İçi huzursuz oluvermişti yine. Mutfağa geçmeden önce aynasının karşısına geçmek istedi, odasına geri döndü. Bi süre bakıştı kendisiyle ordan. Çökmüş avurtlarını, cılız kumralımsı saçlarını izledi. Eliyle dokundu onlara, parmakları saç tellerinde gezinirken içi yanıyordu. Gözü aşağılara indi sonra, siyahımsı şortunun içinde değnek gibi duran bacaklarına baktı. Sanki duruşunu düzeltmek ister gibi öne çıkardı kendini, dik durdu biraz daha. Ardından bedenine acırmış gibi başını hafifçe sağa yatırdı, dudağını büzdü. Bi denizin ortasındaydı o an, çığlıklar attığı halde duymuyordu onu kimse. İçinde onu öldürmeye çalışan, tırnaklarıyla hücrelerini bir bir kanatan, dişlerini ruhuna batıran ve bundan inanılmaz zevk alan bi canavar vardı. Onu söküp atmak istercesine götürdü ellerini boğazına, yavaşça sıktı kendini. Boğazındaki çıkıntı ellerine baskı yapsa da yutkunmak istedi, başaramadı. Başını öne eğerek mutfağa yöneldi, masada dün arkadaşının getirdiği ama onun dokunmadığı pizza kutusu vardı. Önce kendinden onay almak ister gibi durdu olduğu yerde, içindeki sesin vereceği cevabı adı gibi biliyordu. Ama dinlemedi onu ilk kez, parmak uçlarına basa basa biraz daha yaklaştı örtüsüz cam masaya. Korka korka pizza dilimine elini götürdü, ağzına doğru düzgün ekmek girmeyeli kaç ay olmuştu acaba? Tüm düşünceleri başından kovarak buruşmaya yüz tutmuş pizza diliminden bi ısırık alıverdi. Ağzına yabancı bu maddeyi benimsetmeye çalıştı önce vücuduna. Dilinde hissettiği tadı sevdi, zevkle midesine indirdi onu. Gözlerini kapattı daha sonra bi süre, öylece kaldı. Bu sefer midesindeki bu misafiri zoraki kusmamaya kararlıydı.‬

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder